Tarihte Allah elçilerinin ve muvahhitlerin karşısında kimler yer almıştır?
Yani Tağut'un gözdeleri kimlerdir?
Bunlar Kur'an'ın tanımıyla "mele" (Âraf-60,66,75) ve "mütefin"
(Vakıa-65) Olanlardır.
Yani toplumda göz dolduran, ekran vaizleri, sözü dinlenen, her şeye karar veren, din deyince akla gelen, fakat hiçbir şeye karşı sorumluluk taşımayan Tağut’un uşaklarıdır.
İster inanın ister inanmayın tarih boyunca her yerde ve her zaman "mele" ve "mütreflerin dini hüküm sürmüştür.
Bu din ya açık bir şekilde kendi adıyla hükmetmiş ya da İslam dininin kılığına girerek en yüksek yerde kendine yer bulmuştur.
Hanif olan vahiy İslam'ı ise, yani Allah'ın dini insanlık tarihinde hiçbir zaman ve hiç bir zeminde egemen olmamış, hiçbir devirde idareyi ele almamıştır.
İşte bundan dolayı İslam dini, Tağut'a kulluk eden "mele" ve "mütrefin" dinine karşı vahyin önderliğinde her zaman başkaldırmış ve halkı bu dine karşı uyanık olmaya dâvet etmiştir.
"Mele" ve "mütrefin" takımına karşı vahiy, insanlara Allah'ın kendilerinin yanında olduğunu ifade eder.
"...Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerleriyle savunması olmasaydı, elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah insanlara karşı lütuf ve kerem sahibidir"(Bakara-251)
İslam dininin muhatabı insanlar, hedefi ise evrensel adalet olan tevhid, infak, merhamet ve güzel ahlaktır.
Vahye dayanan İslam dini, ilmin, aklın, şuurun, özgürlüğün, adaletin, sadece Allah'a kulluğun yani İhlas’ın ve halkın en mükemmel biçimde uyanışının rehberidir.
Vahiy ehl-i muvahhitlerin en önemli görevi nedir?
Vahiy ehl-i muvahhitler için her şeyden daha önemli olan görev ve sorumluluk, dinin itikadi yani tevhidi boyutunu ihya etmek ve toplumun zihnine ilmek ilmek nakşetmekten ibarettir.
Bizim görevimiz budur.
İnsanlık tarihinde hüküm sürmemiş, garip kalmış bir dinin inanç ve ahlakını savunmak ve onun için mücadele etmek bizim tek hedefimiz olmalıdır.
Ancak bu hedefin gerçekleşmesi için insanlar vahiy ilim ve ahlakıyla olgunlaşmalı dini şuur ve vicdan bilincine ve uyanışa sahip olmalı ve hanif İslam’ın gerçek anlamını öyle kavramalı ki;
tevhid'in Tağut'a kulluk ile hiçbir ilgisinin olmadığını, onunla tezat teşkil ettiğini kavramalı ve yaşayarak göstermelidir.
Öyle ki İslam kılığına girmiş şirk dininin çirkin yüzünü teşhis edebilmeli ve yeryüzünde şirk'in her türlüsünü yani rivayet şirk'ini, mezhep şirk'ini, cemaat ve tarikat şirk'ini parçalayarak Kur'an ile yok etmelidir.
İşte o zaman insanlar, din düşmanlarının haklı olarak ifade ettikleri taklit ve cehaletin, korku ve esaretin ürünü olan dinden kurtulup Kur'an'ın İslam’ına kavuşmuş olsunlar.
Deniz'de çılgın dalgalar arasında gemilerinin su alması sonucu karşısında yolcuların Allah'a yakarışlarını ve dua etmesini (Yunus-22) karaya ayak basınca ise hiçbir şey olmamış gibi şirk koşmalarını (Yunus-23) 18-,Zümer 3ve 65, Nisa 48ve 116,
Kur'an, onların iman ve ahlaklarını reddetmiş vebu ahlaka sahip olan müşrikleri şiddetle kınamıştır. Böyle bir din, rahmet ve sevgiye değil, korkuya dayanan bir dindir.
Bu din, din düşmanlarının; "tabiat olaylarının etkisiyle insanlarda ortaya çıkan korkunun ürünü dindir" dedikleri şirk dinidir. Dedikleri de doğrudur.
Din düşmanlarının "din, korkunun bir ürünüdür" demeden, on dört asır önce vahiy bu din'in bağlılarını, kula kulluk edenleri, korkakların dinini ve ibadet mantığını, dağılma ve bölünmenin ürünü olan bu şirk dinini hedefe koymuştur.
Bu uydurma, sanal, şeytanların dinini kim inşa etti?
Dünya hayatında bir lokmayı, fakirliği, zillet ve meskeneti, kuru bir ekmeğe ve perişanlığamahkûm etmiş, din baronları, cemaat ve tarikat liderleri refah içinde yaşıyorken, millete, bir şeye sahip değilsen, sabret, "ahirette sana cennetin nimetleri serilecek" diyen din tüccarı, kitap yüklü eşekler inşa etti.Bu din, ümmeti paramparça eden "tağut" ve "cibt"lerin dinidir.