Mustafa Ünalan

Mustafa Ünalan

Mail: mustafaunalan@hotmail.com

“Tasavvuf Ve Tarikatlar”

            Diyanet İşleri eski Başdanışmanlarından Ali Akın Hoca da, tasavvuf ve Tarikatlar konusunda İslam'a Nasıl Kıydılar adlı eserinde şu bilgileri verir:"İslam'da ruhbanlık yoktur. Tarikatlar, tasavvuf felsefesi üzerine kurulmuşlardır. Tasavvuf da Hıristiyan menşelidir. 8. Asrın ilk çeyreğine kadar tasavvuf (Beyaz yün hırka giymek Hıristiyan rahiplerde görülüyordu) ve ancak bu tarihten sonra Hıristiyan rahipler gibi dünya işlerinden el-etek çekip kendini tamamen zikir ve ibadete veren Müslüman abideleri de, bu beyaz un hırkayı giymeye başladılar.Oysaki İslam'da ruhbaniyet yani dünya işlerini, nimetlerini ve toplum hayatını, sosyal hayatı terk edip kendini tamamen zikir ve ibadete vermek yoktur.Nitekim Allah'ın uyarısı Kuran'da dile getirilir:"Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı hoş ve temiz şeyleri kendinize haram kılmayan. Sınırı da aşmayın. Kuşkusuz Allah, sınırı aşanları sevmez." (Maide/87)

            Tasavvuf ve tarikatlara göre ruhbaniyet en makbul hayat tarzıdır. Nitekim tasavvuf ve tarikat önderleri ve düşünürleri, bu hayatı tavsiye eden binlerce eserler yazmışlardır.Önce Süfyani Muaviye, Müslümanların gayri İslami olan hayatına ve saltanatına karşı duydukları tepkileri kırmak ve onları pasifize etmek için, dünya işleriyle ve idarecilerle hiç ilgilenmeyip zahitçe bir hayat yaşamayı teşvik eden hadisler uydurttu. Ondan sonra gelen hükümdarlar da bu hayat tarzını hep teşvik ettiler. Yalnız 8. asrın ortalarından itibaren Abbasi hükümdarlarının bir kısmı, İslam'ın akılcı anlayışını öne çıkardılar ve birimde büyük hamleler başlattılar. Bu örnek teşvikler, Abbasi hükümdarı (ana tarafından Türk olan) Memun zamanında (813-833) zirveye çıktı. Sonra Nizamiye Medreseleri (Nizamülmülk tarafından kurulunca) tarafından, tarikat ve tasavvuf anlayışı teşvik edildi ve İslam'ın akılcı anlayışı tamamen boğduruldu.İşte İslam tarihinde dünyaya karşı Müslümanların yüz akı olan bütün bilimsel başarılar, 8. asrın ortaları ile 11. Asrın ikinci yarısı arasında yapılan çalışmalardır.Hem o gerçek İslam bilginlerini Müslüman olarak kabul etmiyorsunuz; hem de dünyaya karşı övüneceğiz bir şey bulamayınca da "en büyük kâfirler" dediğiniz o bilginlerin başarılarıyla övünüyorsunuz! Bu ne namertliktir." (Ali Akın. İslam'a Nasıl Kıydılar. S. 397-398)

"Tasavvuf Allah’ın Gölgesi Olmak Mı"?

            Tasavvufta şeyhin iradesinin Allah'ın iradesinden önce geldiğine inanıldığına dikkat çeken ilahiyatçı Adem Doğantemur, bu konuda şu bilgileri vermektedir:“Müridin şeyhine karşı ihlâsının tam olabilmesi için onun, Hz. Peygamber’in vekili ve yeryüzünde Allah’ın gölgesi olduğunu bilmeli, dolayısıyla mürşidi kendisini reddederse Allah ve Resulünün de kendisini reddeyleyeceğini, kabul ederse Allah ve Resulünün de kabul buyurmasına vesile olacağına kesinlikle inanmalıdır” der ünlü mutasavvıf Halid el Bağdâdî!Farkındaysanız bu anlayışta kendi hükmünde asla ortak kabul etmeyen Kuran’ın bize tanıttığı Evrenin mutlak hâkimi olan Allah değil, şeyh efendilerin kabul ettiklerini kabul edip, reddettiklerini reddederek onların onay makamı gibi çalışan bir Allah söz konusudur. Daha da vahimi bu zihniyette Allah rızası için değil, onun gölgesi/versiyonu olarak Allah adına iş yapmak var ki; Kuran’ın baştan sona bahsettiği şirkin tarifi başka bir şey midir Allah aşkına?" (Adem Doğantemur. 29/08/2018 tarihli Facebook paylaşımı)

"Tarikatlar Ve Cemaatler, Pasif Ve İçe Dönük İnsan Tipi Yaratıyorlar"

            Tarikatlar, cemaatler, tekkeler ve dergâhlar konusunu irdelerken, sosyal psikoloji Profesörü rahmetli Dr. Erol Güngör'ün bir tespitini aktarıyor Soner Yalçın:"Tarikatlar, cemaatler, tekkeler ve dergâhların insanlarımızın "En kaliteli zihinleri, en parlak zekaları, kültür hayatının dışına çekerek onları düşünsel anlamda kısırlaştıran; Batıda ortaya çıkan aktif ve müteşebbis insan tipiyle rekabet şansı olmayan; pasif ve içedönük bir insan tipi yaratmaktadır." (Soner Yalçın. Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı Efendi-2, s. 70)

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar