Oğuzhan Osmanoğlu

Oğuzhan Osmanoğlu

Mail: aksarayportal@hotmail.com

ÖZLEDİNİZ Mİ?

‘’Hani benim sevincim nerde 

              Bilyelerim topacım 
             Kiraz ağacında yırtılan gömleğim 
             Çaldılar çocukluğumu habersiz’’…diyor şarkı.

Nerden çıktı şimdi bu   ‘’rahmetlinin şarkısı ‘’ demeyin. Şarkıların bazen ideolojisi olmaz. Rûhu okşar, kulağı okşar, kalbi okşar. Uzak diyarlara götürür bizi. Geçmişin sıcak tatlı iklimlerinde bir melodilik nefes aldırır kimi zaman. Bu da o türden bir ezgi olsa gerek. Mırıldanırken dalıp gitmişiz ve oysa ne çok şeyi özlemişiz…

Bayram sevinçlerini özlüyorum dostlar; akşamından bayramlık yeni giysileri başucuma koymayı… Günler öncesinden başlayan koşuşturmayı… Harçlık topladığımız, şeker topladığımız bayramları özlüyorum. Sıcak yaz akşamları, geç saatlere kadar güven içinde, mahallenin tüm çocukları ile oynadığımız oyunları özlüyorum.

Misket oynamayı, saklambaç oynamayı, topaç oynamayı özlüyorum… Ayşe teyzenin, Veli dayının evine korkmadan girip çıkmayı ve dâhi verdiklerini güvenle yemeyi özlüyorum...

  Limonata-dondurma sattığımız günleri…  Kayısı, kiraz aşırıp yıkamadan iştahla yuvarladığımız günleri özlüyorum dostlar… Cd’nin,Mp3’ ün, bilgisayarın ve internetin olmadığı günlerde, kasetçalarda müzik dinlemeyi, kasetin şeridini sarıp da kalemle düzelttiğimiz günleri özlüyorum…

Cumartesi geceleri, heyecanla siyah beyaz Türk filmlerini beklediğimiz günleri özlüyorum… TV’nin önüne tüm aile dizilmeyi özlüyorum. Hülya Koçyiğit’ i Ediz Hun’suz; Filiz Akın’ı Tarık Akan’sız düşünemezdik. Fakir ama gururlu delikanlı zengin kıza âşık olur; pos bıyıklı babacan amcalar âşıkları kavuştururdu.

Aşk varsa para- pul, şan-şöhret kıymetsizdi. Ve inanırdık masal gibi sonlara. Sonunda hep iyiler kazanırdı. İyilerin kazandığı kötülerin hep kaybettiği günleri özlüyorum...

             Pazar günlerini; sabun kokan, çamaşır kokan banyo günü olan pazarları özlüyorum. Bazen de Heidi’yi, Pinokyo’yu, Sinbad’ı, Şeker Kız ‘’i özlüyorum. Tv’yi İstiklal Marşı İle açıp İstiklal Marşı ile kapattığımız ve her defasında saygıdan ayağa kalktığımız günleri özlüyorum. Akşamları komşulara gidip, komşuların gelmesini, neşeyi de derdi de ortak ettiğimiz günleri özlüyorum…

Elektriksiz kış gecelerini, gaz lambasında yazılı çalışmayı, o köhne kütüphaneyi özlüyorum dostlar… Çizgi romanların foto romanlara dönüştüğü, foto romanların her yerde bulunamadığı, birbirimizden değiş-tokuş yaptığımız günleri özlüyorum… Herkes bizim kızımız, herkes bizim oğlumuzdu. Eskinin samimiyetini özlüyorum…

 Mahallenin çamur sahasında top koşturmayı, gecikince azar işitmeyi, yorgunluktan uyuya kalmayı özlüyorum dostlar…

 Mantar tabancası patlatmayı, leblebiyi gazoza, yedigüne atmayı, bitecek korkusuyla azar azar içmeyi özlüyorum. Okul çantasını kızak yapıp kaymayı, kartopu oynayıp terlemeyi, siyah önlük beyaz yakalı günleri özlüyorum dostlar.

 Özlenmez mi dostlarım?  Saf, masum ve çıkarsız günler, ne güzel günlerdi. Özlemeyeniniz var mı dostlar?

 Güzeldi güzel olmasına da hep büyümeyi isterdik. Filozof ne güzel demiş;  “İnsanlar ne garip, büyümek için acele ederler, büyüyünce de çocukluklarını özlerler’’ diye... Acele etmişiz büyümekte erken ermişiz kemâle.

 Zamane çocukları; sakın büyümeyin ya da sakın acele etmeyin ha…

 Şimdilik… Evet, şimdilik güzel günlerin kıymetini bilin vesselam…

 

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar