Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:
-Kimsin?
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.” Dudak büküp önemsemediklerini görünce, bu defa Hoca sormuş:
– Sen kimsin?
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş yine Nasrettin Hoca.
– Herhalde vali olurum…
– Daha sonra?
– Vezir…
– Daha daha sonra ne olacaksın?
– Bir ihtimal sadrazam olabilirim.
– Peki, ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş: “Hiiiç.”
– Daha niye kabarıyorsun be adam! Ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: “Hiçlik makamında!”
Bir diyalektik ustası Nasreddin Hoca, bize dünyanın koskocaman bir hiçlikten ibaret olduğunu ders veriyor yukarıda.
Bir lütuf olan hayat bahşediliyor biz insanlara… Hayat diyoruz ona. Varlığımızı anlamlı kılan en özel şey... Kör bir böceği de ayaksız bir sürüngeni de kayaların arasından uzanan bir bitkiyi de anlamlı kılan tek şey hayat. Ama hayat en çok da insanda vazifesini icra ediyor gibi. Adeta görevli memur edasıyla geliyor işini görüyor ve gidiyor. Çoğumuz fark etmiyor ama işini çok hızlı yapıyor. Hayatla birlikte olduğumuz süreye de ömür diyoruz. Saniyeler dakikalara dakikalar saatlere saatler günlere ve dahi yıllara evirilip duruyor. Ömür geçiyor, makamlar geçiyor, rütbeler veriliyor tekrar alınıyor. Sonra hüzün ve hiç oluş misali karanlık bir tabutla başka bir makama yolculuk başlıyor. Hayat vazifesini tamamlamış bizi bırakıp gidiyor. Ne vali, ne sadrazam ne general ne de sıradan bir insan dinlemeden herkesi o yolculuğa dâhil ediyor. Kimi için karanlık bir kuyu, kimi için uçsuz bucaksız ve sonsuz bir saadetin başlangıcı olan yepyeni bir hayat…Kısacık ömr-ü faninin tüm çirkinliklerinden, didişmelerinden; makam,mevki,şan,şöhret tüm maddi menfaatlerinden yer kapma yarışları bitiyor. Geriye sadece iki metrekarelik bir toprakta yer bularak göçüyoruz bu diyardan. Bunun adına dehşet bir tabirle ÖLÜM diyoruz… İşte tam da bura da şairin o güzel dizeleri geliyor akla
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider
Evet göz yaşına bakmadan ömrün yarısı da tamamı da geçiyor bir HİÇ uğruna… Uyuyup da uyanamamak ve bir musalla taşında saltanata oturmak var, her faninin kaderinde. Gün eksilecek pencerelerden. Hükmü kalmayacak doğan günün. Yarenliklerin, eş dost ve akrabanın yoldaşlığı bitecek. Unutuluş var azizim... Ömrüne, adına, şânına, makamına hiç yaşanmamışlık çökecek. Velhâsıl; Ölüm var azizim… Beyhudedir tüm hırslar, tüm el ve ayak oyunları, kaş göz zıplamaları ve dahi oranı buranı başını kıçını her bir yerini yırtsan da ölümden kurtuluş yok… …Hiç olmak var, ölüm var, hatta ölüp dirilip hesap vermek var azizim… Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz vesselam…
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.