Mustafa Ünalan

Mustafa Ünalan

Mail: mustafaunalan@hotmail.com

Kur'an Açısından Laiklik: Yöntem ve Disiplindir

Laiklik, bırakın İslam vahyi ile çelişip çatışmayı, tam tersine, İslam vahyinin insan hayatına sokmak istediği değerleri koruyan ve hayatına sokmak istediği değerleri koruyan ve yücelten bir yöntem ve disiplindir. Çünkü dinin, resmi egemenlik aracı olmak üzere kurumsallaşmasının önüne geçmektedir.  Kur'an laikliği yalnızca hoş gören değil, bizzat talep eden bir kitaptır. Özgürlükçüdür. "Dinde zorlama yoktur." Bizzat Hz. Muhammed'in yaptığı Medine Sözleşmesi de özü itibariyle laiktir. Din ve dine fatura edilen kutsallar iktidar erkinin arkasına konmayacak.

Yönetim erkinin arkasına kutsalı koyduğunuz anda yolunuz teokrasiye, despotizme ve engizisyona çıkar. Bunun istisnası ve tedbiri yok. Olmamıştır, olamaz. Böyle bir istisna, böyle bir tedbir eşyanın tabiatına aykırıdır. Meseleyi, İslam içine çekersek şöyle diyeceğiz: Laiklik, dine Arap Emevi hanedanının yaptığını yapmamanın garantisidir, güvencesidir. Peki, o nedir? İşte, bu ülke onu anladığı zaman mesele çözülecek, herkes rahat edecek...

Hiç kimse kitlenin yönetimini, ülkenin yönetimini, dinine, mezhebine uyarlamayacak. Yani iktidar erkinin arkasına dini koymayacaksınız. Zaten bu yolu bizzat Kur'an kapatmıştır. İktidar erkinin arkasına dini koymak ne demektir? Allah adına birinin veya bir kadronun kitleyi yönetmesi demektir. Kur'an bunu kapatmış, bu devri bitirmiş. Nasıl bitirmiş? Onu da bilmiyor bu millet. Avrupa da siyasiler Hakim savcı, papaz dini kitapları inandıkları tanrının üzerine yemin eder, niye laikliği bildikleri için. Son Peygamber, bizim peygamberimizdir. Niye Son Peygamber bizim peygamberimizdir, hiç düşündünüz mü?

Cenabı Hak, neden peygamberliği Hz. Muhammed’le bitirdi? Adam bulmakta zorluk mu çekti? Öyle bir şey mi var? Bin beş yüz, iki bin, üç bin yıl önce adam vardı da, şimdi yok mu? Niye bitirdi? Birkaç hikmeti var. Bir tanesi de şu: Artık, Allah adına insanları yönetecek kişiler devri bitti. Kur’an bunu bitiriyor. Çünkü böyle bir sıfat olsa olsa peygamber unvanı taşıyan bir insanın olur. Kaldı ki, Kur'an o peygambere bile, kitleyi devlet başkanı veya yönetici sıfatıyla yönetmeye kalktığı anda hemen sosyal mukavele (bey’at) ve şûra emri veriyor. Onlarla mukavele yap ve şûrayı, yani karşılıklı denetimi işleterek öyle yönet diyor.

Peygamberliğin bittiğini ilan edip teokrasi devrini kapatan Kur’an onun yerine şunu koymuştur: Hâkimiyet erkinin, yönetim erkinin arkasına kitlenin iradesi oturacak. Mutlak hâkim Allah'tır. Tamam, ama o sosyolojik hukuksal bir kavram değil, ontolojik bir kavramdır. Egemenlik Tanrı’nındır sözünün anlamı teokrasi değil. Bu işleri bilmeyen bunu teokrasi diye yutturuyorlar. Mutlak hâkim olan Cenabı Hak kendine iman etmiş olanlara şöyle diyor: “Kitle, yönetimde, kaderi konusunda söz sahibi olsun!” İşte şûra ve bey'at ilkesi bu emrin yerine getirilişini gösteriyor. Siyasal İslam denen, esasında ise İslam’ın başının en büyük derdi olan saltanat dinciliği “Söz Allah'ındır, hüküm Allah'ındır!” diyerek ortaya fırlıyor. Dediği, ilke olarak doğrudur. Ama onun Kur’ansal pencereden açıklanması gerekir. Onu yapmıyor. Sözü söylüyor, açıklama işini, Arap Emevi saltanatçılarının yaptığı gibi yapıyor. Bu Emevi siyasetçileri için Hz. Ali'nin kullandığı bir söz var ki, bugün, Allah ile aldatan siyaset dinciliğinin de ciğer röntgenini vermektedir.

Şöyle diyor Emevi dincileri için Hz. Ali: “Hak bir sözü (Kur’an’ı), batılı murat ederek kullanıyorlar.” Siyasal İslamcıların bugün yaptıkları da budur. Peygamberlik bitmemiş, Kur’an bey’at ve şûra emri getirmemiş, ilk Müslüman devlet başkanları seçimle iş başına gelmemiş gibi, İslam’ı bir hanedanlık ve padişahlık ideolojisi halinde tanıtıp buna din diyenler ve bu sahte dini geçerli kılmak için de laiklik düşmanlığı yapanlar var. Bunlar Müslümanı geri götürmek, Cahiliye devrine döndürmek, Kur’an’ın yıktığı örflerin zindanına tıkmak istiyorlar.

Niçin? Kendi çıkarları için. Kendilerini Allah’ın vekili yerine koydurup kitleyi egemenlikleri altında tutmak için. Kendilerini Allah’ın vekili yerine koydurup kitleyi egemenlikleri altında tutmak için. Mesela Resul Muhammet as ölümünden sonra halkın seçtiği Hz Ebu Bekir, Ömer Osman mı Laik? Hz Ali seçildikten sonra biat etmeyen Muaviyemi Laik? Veya darbe ile ele geçirdiği halifeliği oğlu Yezide babadan oğula verip halkı zulmeden Hz Hüseyin’i ve soyunu kurutan katil Yezit mi Laik? Veya babadan oğula geçen krallar padişahlar mı Laik? Bence Osmanlı padişahlarından Alpaslan amcası Tuğrul ölünce Selçuklu sultanlığını atanmış Süleyman’a rağmen bileğinin hakkı ile tahta oturması mı daha laik? Osmanlının çöküş devrinde Enver paşalar, Talat paşalar, Ahmet Cemal paşalar ellerinde hem Osmanlı ünvanı, hem de Bab’ı Ali basılmasıyla, İttihat ve Terakki Partisini kuran kişilere rağmen cephelerde padişah mı savaşacaktı? Yoksa daha hangi askeri rütbede belli bile olmayan Selanikli Mustafa Kemal’ mi? Bâb-ı Âlî ya da basitleştirilmiş şekli ile Bâbıâlî, Osman lı döneminde sadrazamların sarayına verilen isimdir.

Böyle unvanlı Koca Osmanlı paşaları dururken , hiç bir unvanı olmayan Mustafa Kemal  Samsuna çıkıyor , halkı bir arada tutuyor, cephelerde bulunuyor,Onca paşaya Osmanlının yıkılmasına sebep ittihat partisine rağmen Cumhuriyeti kuruyor ,ilk Meclisi kuruyor o meclise  CUMHUR başkanı oluyorsa o kadar paşaya rağmen sizce kim Laik veya layık?.  Çok dindarmış az dindarmış, Diyaneti niye kurmuş, Kuranı ilk neden halkın diline tercüme ettirmiş? İsmet paşa niye 15 yıl Öldüğünü gizlemiş, cenazesini kıldırıp toprağa vermemiş, bu dönemde Türkçe ezan gibi hangi kanunlar altına Atatürk adına imza koymuş, bunlar Allah Azze ve Celle nin bilip imtihan edeceği şeyler onlar ile Allah Azze ve Celle arasında.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar