Vatandaşın gerçek gündemi ile siyasetin gerçek gündemi arasındaki makas da; tıpkı ekonomideki gelir eşitsizliğindeki makas gibi gün geçtikçe daha da açılıyor. Türkiye gıda üretiminde kendi kendine yetebilen ender ülkelerden birisi olmasına rağmen OECD ülkeleri arasında dünyada gıdaya yapılan %20.6’lık zam ile lider konumunda. Bildiğiniz gibi meclis kürsülerinde açlık tartışmaları yapılıyor. Bu tartışmaların içerisinde en acısı ise “insanın kuru ekmek yiyebiliyorsa tok sayılacağı” tezi. Açlık ve tokluk arasındaki fark bir kuru ekmeğe ulaşınca kalkmıyor ne yazık ki. Gider kalemlerindeki yüksek artış ile gelir kalemlerindeki düşük artış arasındaki fark alım gücümüzü hızla zayıflatmaktadır.
Evet; tüm dünya olarak zor bir yılı geride bıraktık. Koronavirüsün ekonomilere verdiği tahribat elbette tartışılamaz. Fakat karşı karşıya olduğumuz şey bir “kıtlık” değil tüm dünyayı aynı anda etkisi altına alan bir “virüs”. Diğer ülkelere nazaran ülkemizi nasıl yoksulluk seviyelerinden gıda zammı rekoru ile birlikte açlık seviyelerine çeker? Bildiğiniz gibi gerçeğin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir özelliği vardır. Ülkemizde de virüs ile birlikte çok acı bir gerçek ortaya çıkmıştır.Yıllardır ithalata dayalı tarım politikaları küresel bir sorun ile bir araya gelince, halkımızın gıdaya ulaşma gücü rekor seviyede zayıflamıştır. Taşıt gibi, enerji gibi diğer kalemlerdeki artışlardan bahsetmiyorum bile. Gıdanın problem haline geldiği bir ülkede daha önemli bir gündem olamaz. Dolayısıyla tüm karar vericilerin halkın gerçek gündemine odaklanması gerekir. Halkın gerçek gündemi ne yazık ki “geçim”dir.
Türkiye hiç olmadığı kadar, stagflasyon seviyesinde kötü bir ekonomik buhran dönemi geçirmektedir. İşsizlik bir yandan, faiz bir yandan, enflasyon bir yandan her geçen gün artarken ekonomik büyümemiz eksi seviyelerde. Ne siyasetin faiz ve Merkez Bankası üzerindeki baskısı ne de maliye bakanı istifa ettirmek bu krizden çıkışın anahtarı değildir. Ekonomi çok basit denklemleri olan bir alandır. Faizi düşürürsen TL varlıkların dövize döner, kur artar, ithalata dayalı bir tarım ülkesi olarak girdi maliyetlerin yükselir ve halkın gıda alım gücü gelen zamlardan dolayı düşer sonra mecliste kuru ekmek tartışması yaparsın. Elbette kimse faizin ülkesinde yüksek olmasını istemez ama körü körüne MB talimat vererek, baskı yaparak yapılan faiz düşürmelerinin fayda etmediğini hep birlikte tecrübe ettik. Bunun iktisattaki yöntemi enflasyonu düşürebilmektedir. Enflasyonu düşürmek ise döviz kurunu ve piyasa talebini baskılayacak sıkı para politikası ile mümkündür ancak.
2021 hiç kolay bir yıl olmayacak ama ekonomide gündelik çıkış yolları yerine yapısal bir dönüşüm çözüm olarak kabul edilmez ise bu milletin esas derdi geçim değil de seçimmiş gibi hareket edilmeye devam edilirse daha büyük yokluklara ve krizlere hazırlıklı olmalıyız.
Halkımızın hem bireysel hem toplumsal refah seviyesinin durumunun aslında ne kadar sıkıntıda olduğunu bize hem günümüz yaşantı örnekleriyle hem iktisadi bir şekilde açıklık getirerek ülkemiz açısından asıl yapılması gerekenleri bir bir dile getirdiğiniz için teşekkürler Sayın Kenan Bey yazılarınızı merakla takip ediyor ve fikri zihniyetinizi tebrik ediyorum ?