Yeri geldiğinde “Ama ben de Allah’ıma, O’nun var ve bir olduğuna inanıyorum!” diyen; fakat Allah’ın emir ve yasaklarını hiçe sayıp sanki O yokmuş gibi davrananlara rastlamışsınızdır. “Ama ben de inanıyorum!” cümlesinin bir savunma ya da bir teselli/avunma psikolojisi ile kurulduğunu anlamak fazla zor olmasa gerektir. Biz burada bu cümlelerin ne amaçla kurulduğundan ziyade, neticesinde sahibi için bir değer ifade edip etmeyeceği üzerinde durmak istiyoruz.
Bu yüzden başlıktaki sorumuzu bir kez daha tekrar edip başka sorular da soracağız: Allah’a nasıl inanırsınız? İnandığınızı söylerken O’na tam manasıyla güvenir misiniz? O’nu kendinize yakın mı bilirsiniz, uzak mı? O’na aracısız bir şekilde direkt olarak ulaşabileceğinize ve isteklerinizi arz edebileceğinize inanır mısınız? Yoksa O’na olan inancınıza birtakım yanlış şeyler mi karıştırırsınız? Bu soruların cevaplarını Allah’ın varlığına da birliğine de inanan; ama bu inançlarına birtakım yanlışlar katan, O’na tam manasıyla güvenmeyen, O’nu kendilerine uzak bilip yakınlaşmak için aracılar edinen ve bu yüzden “müşrik” olarak vasıflandırılan Mekkelileri (Mekke müşriklerini) anlatan ayetleri okuyarak cevaplandırmaya çalışalım:
Kur’an’ın nazil olduğu dönemde yaşamış olan müşriklerin Allah inançlarını haber veren bir ayet “Onlara: ‘Gökleri ve yeri yaratan, Güneş’i ve Ay’ı hizmete sokan kimdir?’ diye sorsan kesinlikle ‘Allah’tır’ derler. Öyleyse nasıl oluyor da (haktan) çevriliyorlar?” (Ankebût, 29/61)
Ayetten anlaşılabileceği gibi Mekkeli müşriklerin zihin dünyalarında yaratıcı olarak daima Allah Teâlâ vardır ve O en yüce varlıktır. Onların Allah’ın varlığı ve birliği konusunda bir sıkıntıları olmamıştır. Zaten “müşrik” yani “ortak koşan” olarak tanımlanmaları da tam olarak bu yüzdendir. Onlar birtakım aracı varlıkları/putları Allah’a ortak koştukları için müşrik sayılmışlardır, yoksa Allah’a inanmadıkları veya O’nu inkar ettikleri için değil!
Konuyla ilgili başka bir ayet şöyle; “Onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan kesinlikle ‘Allah’ derler. De ki: ‘Allah ile aranıza neyi koyup yalvardığınıza baktınız mı? Allah bana bir sıkıntı vermek istese onlar bu sıkıntıyı giderebilirler mi? Ya da bana iyilik etmek istese onlar, O’nun bu iyiliğini önleyebilirler mi?’ De ki: Allah bana yeter. Kendilerine dayanak arayanlar O’na güvenip dayansınlar.” (Zümer, 39/38)
Müşriklerin Allah inancı ile ilgili ayetler bunlarla sınırlı değildir. Aşağıdaki ayetler onların Allah inancını daha ayrıntılı bir şekilde haber vermektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur. “Onlara: ‘Gökten su indirip ölü toprağı canlandıran kimdir?’ diye sorsan kesinlikle ‘Allah’tır.’ derler. De ki: Her şeyi güzel yaptığı için övgüye layık olmak Allah’a mahsustur. Ama onların çoğu bunu düşünmezler.” (Ankebût, 29/63)
Başka bir ayette de şöyle buyurulmuştur:“De ki: Size gökten ve yerden rızık veren kim? Dinleme ve ileri görüşlü olma (basiret) özelliklerinize hâkim olan kim? Ya ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkaran kim? Kimdir o bütün işleri çekip çeviren? ‘Allah’tır.’ diyeceklerdir. De ki: Öyleyse hiç çekinmez misiniz?” (Yunus, 10/31)Buraya kadar yer verilen ayetlerden anlaşılacağı üzere Mekkeli müşrikler gökleri ve yeri yaratanın, Güneşi ve Ay’ı hizmete sokanın, yağmuru yağdıranın, rızkı verenin, hayatı ve ölümü var edenin, kâinatta olup biten her şeyi çekip çevirenin Allah Teâlâ olduğunun gayet farkındadırlar ve bu husus kendilerine sorulduğunda hiç tereddüt etmeden itiraf da etmektedirler. Tavır ve eylemleri ile bilerek veya bilmeyerek şirk gibi dinin en büyük günahına bulaşmakta olan Müslümanlara konuyla ilgili bu ve benzeri ayetler hatırlatılınca cevaben: “Bize bu ayetleri okuma! Çünkü bunların hepsi müşriklerle ilgili, bizimle ilgili değil!” denilebilmektedir.
Hâlbuki fî tarihte yaşanan ve Kur’an’ın yedi farklı süresinde anlatılan Âdem-İblis kıssası için “Âdem de İblis de bugün aramızda yok, dolayısıyla onlarla ilgili ayetler bizi ilgilendirmez” denilebilir mi?Keza Cenâb-ı Hak, bu Kur’an’ı Muhammed Aleyhisselâma indirdiği halde defalarca Musa Aleyhisselâm ve onun kavmi ile yıllarca süren mücadelesinden bahsetmiştir.
Şimdi bir Müslüman kalkıp da “Biz İsrailoğullarına olmadığımıza göre o ayetlerin bize hitap eden bir tarafı yoktur” diyebilir mi? O zaman Kur’an’da niçin bu ayetlere yer verilmiştir? Çünkü Kur’an, eski zamanlardaki müşrikleri anlatırken o günkü Mekke müşriklerine: “Gördüğünüz gibi şimdi sizin yaptıklarınızla eskiden onların yaptıkları arasında herhangi bir fark yok!” demiş ve şirkin sadece eski dönemlerde kalmış bir günah olmadığını beyan etmiş olmaktadır.