<p> Son yıllarda ülkemizde çocuk psikolojisi konusunda “uzman” patlaması yaşanıyor. İlgi çektiğini fark eden bazı kişiler, kendilerini bu alanda uzman ilan edebiliyor. Peki, çocuk psikolojisindeki yanlış bilgilerden ve sözde uzmanlardan korunmak için aileler nasıl bir yol izlemeli?</p>
Yanlış bilgiye maruz kalındığı ve aksinin ispat edildiği durumları düşünelim. Yanlış bilginin düzeltilmesinde bireysel özelliklerin ve mesaj özelliklerinin etkisiyle ilgili Psychological Science’ta bir meta-analiz çalışması yayınlandı. Bunun için sahte sosyal ve politik haberleri kullanan 20 çalışma ve yayınlandıkları 1994-2015 döneminde bu çalışmaların aktarıldığı 8 yayın incelendi.
Yanlış bilgiyi destekleyici yönde görüş geliştirerek kendi açıklamasını üreten insanların daha sonra bu ilk inançlarını sorgulayıp değiştirmelerinin zorlaştığı görüldü. Bu durumda, bilginin yanlış olduğuna ilişkin düzeltme mesajının da daha az etkili olduğu ortaya çıktı. İnsanların kendilerine sunulanla yetinmeyip nedensel alternatifler üretme ihtimali arttığında düzeltme mesajının daha etkili olduğu bulundu. Mesajın içeriği yanlış bilgiyi haklı çıkaran zihinsel modelleri değiştirmeyi sağlayacak biçimdeyse, daha başarılı olduğu saptandı. İçeriğin yüzeysel kaldığı; yani sadece bilginin yanlış olduğunun bildirildiği durumlarda, düzeltme bilgisinin ayrıntılı sunulduğu duruma kıyasla etkisinin zayıfladığı görüldü. Ancak ilginç şekilde, daha ayrıntılı düzeltme bilgisi sunulmasının yanlış bilginin kalıcılığını azaltmayabileceği de ortaya çıktı. Uzman kelimesinin anlam karşılığını hatırlamanın konuya yaklaşımımızı destekleyeceğini söyleyen Uzman Psikolog Handan Odaman Uşaklıgil, “Türk Dil Kurumu uzmanı “belli bir işte, belli bir konuda bilgi, görüş ve becerisi çok olan kimse, mütehassıs, kompetan” olarak tanımlıyor. Demek ki; kişinin uzmanı olduğu konuda bilgi ve beceri sahibi olması, öğrendiklerinin süzgecinde görüş geliştirebilmesi ve tüm bu boyutlarda uzman olmayanlardan kendini ayıracak bir üstünlüğünün olması bekleniyor. Dikkat ederseniz “görüş”ü, “bilgi” ve “beceri”den sonra konumlandırdım. Nedenini öğrenme taksonomisiyle açıklayacağım” dedi.
“Bilgi, Veriye Ve Kurama Yakın Olmakla Derinleştirilir”
Zihinsel beceri geliştirme açısından öğrenmenin, birbiri üzerine inşa edilen 6 düzeyde ele alındığını belirten Uşaklıgil, “Bloom taksonomisi adıyla bilinen bu düzeyler, daha sonra eski öğrencisi Anderson tarafından sırasıyla bilgiyi hatırlama, anlama, uygulama, analiz etme, değerlendirme ve üretme olarak güncellendi. Bu güncel sıralamaya göre; bir görüşü eleştirebilmek ya da savunabilmek için değerlendirme düzeyinde zihinsel beceriye, süregelen yaklaşımı iyileştirebilmek veya yenisi tasarlayabilmek için sentez ya da üretim düzeyinde akıl yürütmeye ihtiyaç var. Dolayısıyla, kişi ilgili alanda üst düzeylerde bir zihinsel öğrenme sürecini tamamlamış olmalı. Sahte uzmanlar çokça görüş bildirebilirler. Ancak olgular ile çıkarımlar yalnızca analiz düzeyinde birbirinden ayrışabilir. Bilgi, veriye ve kurama yakın olmakla derinleştirilir. Beceri ise bilgiyi duruma uygun şekilde uygulamakla kazanılır. Veriye dayalı çıkarım yapabilmek ve büyük resmi yeni baştan inşa edebilmek alan bilgisini tanımlayabilmeyi, anladığını yeniden ifade edebilmeyi, bilgiyi hayata taşımayı ve onu çözümlemeyi şart koşar. Veriden ve kuramdan uzaklaştıkça, görüşler sezgisel varsayımlara yakınsar” şeklinde konuştu.
“Çocuk Psikoloğu, Bebeklikten Ergenliğe Uzanan Bir Yaş Aralığına Odaklanır”
Lisans eğitimi düzeyindeki temel birikimin üzerine eklenen yüksek lisans eğitimi, onu izleyen doktora ve doktora sonrası çalışmaların önemini vurgulayan Uşaklıgil, şunları söyledi: “Bu çalışmalar kuramsal bakış açısını derinleştirme, çeşitlendirme, eleştirel düşünceyi besleme, yeni yaklaşımları tasarlama ve test etme imkânı sağlar. Psikoloji biliminin çalışma alanı o kadar çeşitli ki, her biri farklı uzmanlık gerektiriyor. Buna rağmen, söz konusu alt dallar yeterince tanınmıyor. Psikoloji bilimini öğrenmeye heveslenen çoğu kişi için ruh hastalıklarının tedavisiyle sınırlı bir anlayış var. “Kişisel gelişim” çatısı altında da zihinler iyice bulandırılıyor. Klinik ve örgüt psikolojisi, uygulamalı psikoloji alanlarını temsil ediyor. Bunun dışında kültürel ve sosyal psikoloji, öğrenme psikolojisi, gelişim psikolojisi, bilişsel psikoloji ve psikobiyoloji gibi giderek biyoloji ayağına yaklaşan çalışma alanlarından söz ediyoruz. Konumuzla ilgili olarak, gelişim psikolojisi uzmanlarının çalışma alanı beşikten mezara diye tabir edebileceğimiz, insanın tüm yaşamı boyunca geçirdiği değişimi kapsıyor. Dolayısıyla bebeklik dönemi gibi, yaşlılık dönemi de bir gelişim psikoloğunun çalışma sahasında yer alabilir, farklı yaş gruplarını birbiriyle kıyaslayabilir. Çocuk psikoloğu ise bebeklikten ergenliğe uzanan bir yaş aralığına odaklanıyor. Örneğin bir klinik psikoloji uzmanı çocuk psikolojisi alanında çalışıyorsa, ilgili yaş döneminde yaşanan çok çeşitli ve birbiriyle ilişkili olabilecek sorunları ele alır, değerlendirme yapıp görüş bildirir ve çözüme yönelir.”
Peki Bir Psikoloğun Bazı Konularda Yetkin Olması Nasıl Mümkün Oluyor?
Çoğunlukla lisansüstü eğitim sırasında, psikologun bir alana ilgi duyduğunu ve o alanda daha detaylı bilgi sahibi olmaya çalıştığını kaydeden Tatar, şunları söyledi: “Bu alanda daha da detaylı bilgi ise çoğunlukla çalışma hayatında kazanılır. Yasal olarak her psikolog her yaş grubuyla çalışabilir, ancak genellikle bazı yaş gruplarına yönelip o alanda daha yeterli olurlar. Bir psikoloğun her yaş grubunda her türlü sorunu çalışması pek mantıklı değil. Çocuklarla çalışmayan bir psikoloğun çocuklarla ilgili detaylı bilgi ya da eğitim vermesinde yasal sıkıntı olmasa da etik sıkıntı olduğu kanaatindeyim.”
Uzman Klinik Psikolog Elif Efsun Tatar, medyada bir psikoloğun çocuklar hakkında konuştuğunu gördüğünüzde yapmanız gerekenleri şöyle sıraladı:
1. Öncelikle o kişinin lisans eğitiminin psikoloji alanında olduğundan emin olmak gerekir. Maalesef bir şekilde çocuklarla çalışan bazı kişiler kendilerini çocuk psikoloğu olarak tanıtabiliyor.
2. Başka bölümden mezun olup psikolojide yüksek lisans yaparak kendilerinin psikolog olduğunu iddia edenler de oluyor. Yasal olarak, psikolog unvanı, lisans eğitimi psikoloji olanlara verilir, yani lisansüstü eğitim ile bu unvan kazanılmaz.
3. Eğer bilgi veren kişi gerçekten psikologsa, yani lisans eğitimi psikoloji alanında ise, o kişinin çalışma alanları hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor. “Nerede çalışıyor?”, “Hangi yaş grupları ve hangi sorunlar üzerinde çalışıyor?”, “Hangi konularda bilgi sahibi?” bunları bilmek iyi olur.
4. Çalışma alanları hakkında eğitimi nedir? Yani çocuklarla çalışıyorsa, bu konuda hangi eğitimleri almış bilmek gerekir.
5. Bir de çok fazla kendi geliştirdikleri yöntemlerden söz edenler var, bu kişilere karşı da dikkatli olmak gerekir. Sonuçta bir yöntemin doğruluğu araştırmalarla kanıtlanır ve yeterli kanıt olmayan yöntemler ve yaklaşımlar bilimsel sayılamaz.
6. Bazen aileler, çocuk psikolojisi hakkında bilgi veren kişinin kendi çocuğundan bahsetmesini güven verici bulurlar. Fakat psikoloji de diğer bilim dalları gibi, bizim bireysel tecrübelerimize değil, bilimsel araştırmalar sonucunda elde edilen objektif verilere dayanır. Yani çocuklarla ilgili bilgi veren bir psikoloğun çocuğunun olup olmaması, o kişinin daha iyi psikolog olmasına etki eden bir faktör değil. Tıpkı tüm jinekologların doğum yapmış olmamaları gibi.
Sonuç olarak, birçok ailenin en hassas olduğu konu çocukları ve bu alanda bilgi edinirken, bu bilginin doğruluğundan emin olmak için çaba harcamaları gerekiyor.Haber: Fatıma Esra Öz
Yorum Yazın