Çocukken, bilgi edinmek için kocaman ansiklopedileri çıkartır, harf harf arardım. Bulduğumda kadar bilgiyle yetinmek istemiyorsam, farklı bir ansiklopedi incelemem ya da kütüphaneye gitmem gerekirdi.
Bilgi ne kadar değerli gelirdi. Yıllar geçtikçe dijital dünya hayatımızın merkezine oturdu, koltuktan şöyle bir silkeledi bizi. Şimdi koltuğun kenarında kendi hayatımızı yaşadığımız yanılgısını yaşatacak kadar çok hayatımızın içinde. Günümüzde bilginin değeri azaldı düşüncesi yaygınlaştı, internetten gördükleriyle sözüm ona uzmanlar sardı etrafımızı. Yazmadıkları kitapların yazarı, bilmedikleri konunun uzmanı gibi medyayı sarmış durumdalar.
Bu süreç ne kadar daha sürer bilmiyorum, bildiğim tek şey, bilgi kirliliği konusunda Google ve Facebook’un yurt dışında girişimlerde bulunurken, Türkiye’de hiçbir şey yapmadığı. Toplumun medya okuryazarlık bilinci çok düşük seviyelerde olduğu için, insanlar kanıt istemeden, gördüklerine inanıyorlar. Sorgulama ve şüphe etmek yerine, “iyi geldi” sözünü kanıt kabul edebiliyorlar. Türkçe güvenilir ve resmi sitelerin eksikliği bu açığı ortaya koyuyor. Önemsiz gibi gelen bu yanılgı, aslında gazetecilerin kendilerini geliştirme imkanı verilmediği için de zirveye ulaşıyor. Yani gazetecilerin uzmanlaşıp, kendilerini geliştirmeleri için imkan tanınmalı ki, süzgeç görevi görüp medyada çıkan haberlerin güvenilirlik oranı artsın.
Dün Harvard Üniversitesinden bilim insanları ile konuştuğumda yapılan çalışmaların ne kadar ileri düzeyde olduğunu öğrendim. Bizde hala, evlilik programları izleniyor, katil kim benzeri televizyon programları takip ediliyor. Dünya yapay zekayı konuşuyor, hatta üretiyor. ElonMusk’ın kurduğu kâr amacı gütmeyen yapay zeka araştırma kuruluşu OpenAI’nin geliştirdiği bir yapay zeka, sadece iki haftalık bir çalışma sonucunda, dünyanın en iyi Dota 2 oyuncularını yenmeyi başardı. Musk, yapay zekanın büyük bir tehlike olduğu uyarısında bulunuyor. Bizdeki hayati konu ise, “Tereyağı ve et yiyelim mi yemeyelim mi?” mevzusu oluyor. Bu üzücü duruma ek olarak, üretmeyen sözüm ona akademisyenlerin memur gibi maaşlarını alıp, bilim adına hiçbir şey yapmamaları ya da sahte bilim üretmeye çalışıp insanları kandırmalarını da sıralayabilirim.
Ne acı ki, üretenlerin taklitleri ortada dolaşıyor. Gerçek üretenler perdenin arkasında kalıyor. Medyada yer alması gerekenler ise, zorlu ve büyük çalışmalara imza atan başarı hikayelerinin sahipleri olmalı.
Dünyadaki son gelişmeleri takip ederek, üreten beyinlerden ilham almalıyız. Dürüst, güvenilir ve ahlaklı olmanın bir meziyet olduğunu hatırlayıp, vicdanlı davranmalıyız. İşte bunlar olduğunda yapay zekayı konuşmanın ötesinde, üreten, geliştiren ve vizyon katan insanlardan oluşan bir toplum oluruz. Medyanın katkısı işte bunların başarılmasında saklı… Fatıma Esra Öz’ün Özel Haberi
Yorum Yazın